Türkiye'deki Tarih Yazımının Yanlışları Üzerine

Tarih toplum bilinci oluşturur. Tarihçiler ise toplum mühendisleridir bu açıdan. Ama yazılı tarihin başlangıcından bugüne kadar tarihe yön veren, onu kendi çıkarlarına göre yazan “güçlüler” olmuştur her zaman. Tarih, "kahramanların, savaşların" tarihi haline gelmiştir. Neden barışın tarihi az yazılır hiç düşündünüz mü?

Tarih eğitimimizin evrensellikten yoksunluğu, yanlış tarih bilinciyle yoğrulmuş bir gençlik ortaya çıkarıyor her geçen gün. İlköğretimden yükseköğretime kadar her düzeyde resmî ideolojinin hakim olduuğu tarih yazımı, yıllardır köklü düzenlemeleri bekliyor.Öyle ki üniversite hocalarımız bile tarih yazımındaki dezenformasyon(bilerek yanlış bilgilendirme) sürecinin halen devam ettğini söylemekteler. Buna karşın, otoriter yapının devamını sağlayan bir itici güç gibi, kullanılan tarih anlatımı yanlış bilgilerle yaşamaya bırakılmış sanki.

Akademisyenler de bu yanlışların farkında, fakat iş kaybetme korkusundan olsa gerek, resmî ideolojinin terzi tarihçileri* olmanın dışına çıkamıyorlar.(*Gündüz Vassaf, “Tarihi Yargılıyorum” isimli kitabında siparişe göre tarih yazanları, “terzi tarihçiler” olarak yorumluyor).Tabiki, işin hakkını veren, tarih yazımında resmi ideolojiye alternatif yorumlar getirebilen değerli akademisyen ve yazarlarımız mevcuttur. "Halil İnalcık, İlber Ortaylı, Şerif Mardin" bunlardan birkaçı. Fakat, bu insanlar kişisel özverileriyle, yurt dışındaki başarıları nedeniyle, bu seviyeye gelmek için büyük uğraş vermiş, kendini halka ve resmî çevrelere kabul ettirebilmişlerdir. Bunun yanısıra, Türkiye Ekonomik ve Toplumsal Tarih Vakfı gibi başarılı tarih kuruluşları tarih eğitiminin gelişmesi için büyük çaba sarfetmektedir. Tarih eğitiminin sorunları ve çözüm önerileri konusunda düzenlenen sempozyumlar, yayınlanan kitaplarla tarih eğitiminin evrensel düzeye ulaşması yolunda büyük çaba harcıyorlar. Bu açıdan bence Türk Tarih Kurumu’na göre daha başarılılar.

Türk Tarih Kurumu (TTK) gibi bir önemli bir kurumun hâli ortada. Kurumun başına geçen insanların ne kadar başarılı olduğunu hepimiz biliyoruz. Kurum, son yıllarda ne kadar yararlı olabilmiştir, tartışılır.

Tarih kitaplarının popülerliğinin farkındayız. Çok satanlar arasında mutlaka bir tarih kitabı görürsünüz. Yalnız, bu kitapların bazıları, popülerlik uğruna, ticarî kaygıların da etkisiyle tarihi saptırmaya ve dezenformasyon sürecini hızlandırmaya devam ediyor. Bu şekilde,zaten okullardaki yeknesak bilgiyle yorum yapan insanlar, bu kitapların etkisinde kalarak tarihi okudukları şekilde yorumluyorlar.

Son yıllarda, tarih dışındaki bilimlerle uğraşan yazarların, akademisyelerin de tarihi konularda kitap çıkarma sevdası, okurları olumsuz yönde etkilemektedir. Bunların içinde, tarihe gerçekten bir tarihçi kimliğiyle yaklaşan ve başarılı olan şahıslar var mutlaka. Ama, önemli bir kısmının toplumu yanlış yönlendirmesi küçük görülemeyecek kadar fazladır. Ellerindeki maddî imkanlar, bilgiye ulaşma yolundaki kolaylıkları, onları başarılı olmaya çalışan tarihçilerin önüne çıkarıyor. Ülkemizdeki tarih okurlarının en büyük sorunu da bu yönde bence. Hikayeci tarihçilik kolayına geldiği için akademik kitapları, yani bilgiyi doğru yerden almayı tercih etmiyorlar. Akademik kitapları okuyacak kadar birikime sahip olmasalar da, İlber Ortaylı gibi sade ve kısa şekilde tarih kesitleri sunan önemli bir tarihçiyi okuyabilirler.

Bizim insanımız, zaten, okullarda aldıkları kuru tarihsel bilgiyi kullanır. Bu bilgilerin çoğu ezberci öğretim nedeniyle unutulur.İnsanımızın hatırladığı, “savaşlar, destanlar, Baltacı Mehmet Paşa,…” türü konulardır. Bu konuda İlber Ortaylı, Tarihin Sınırlarına Yolculuk isimli kitabında : "Bu toplumdaki tarihe merak, bir afrika kabilesindeki insanınkinden daha fazla değil" diyor. Tarihsel bilgiler, bizim gibi azgelişmiş toplumların muhafazakar insanları tarafından çoğu zaman abartılır. Bilinçsiz halkın bu tür davranışları kabul edilebilir, fakat bilim adamlarımız için özür kabul etmek doğru olmayacaktır.

Halk bu abartıyı yaparken, terzi tarihçiler de boş durmamış bu abartıyı ders kitapları ve tezlerine taşımışlardır. Atatürk döneminde, ortaya çıkan Türk Tarih Tezi ‘nde de (o dönem içinde değerlendirildiğinde kabul edilebilirse de) bu yanlışları görmek mümkündür.

Yanlış bilgilendirme (dezenformasyon) gelişmiş ülkelerde de mevcut tabiki. Fakat, bizimki kadar yüksek değildir. Tarihle siyaset iç içedir. Tarih siyasetçinin danışmanı gibidir. Bu açıdan tarih bilimi çoğu zaman halkı yönlendirmek için bir araç olarak kullanılmıştır geçmişte. Bugün de kullanılıyor. Geçmiş yıllarda, gündemi meşgul eden Amerika’nın Körfez Savaşı’nı tarih kitaplarına alıp almayacağı tartışması bunun en basit örneğidir. Her geçen gün artan teknolojiyle bilgiye ulaşma imkanlarının gelişmesi, insanlara göz göre göre yanlış bilgileri vermeyi zorlaştırıyor artık. Siz ne kadar öğretmek isteseniz de insanlar, araştırarak gerçek bilgiye kısa sürede ulaşabiliyor. Ama, bizim gibi "okuma kültürü gelişmemiş, interneti genelde sohbet etme ortamı olarak gören, televizyon önünde ortalama günde 5 saat geçiren bir toplumda bu durum çok yavaş işliyor. Bugün ABD ve Avrupa’nın birçok ülkesinde Kütüphane kataloglarına internetten ulaşabilirken, Türkiye’de Başbakanlık Osmanlı Arşivleri’nde daha 48 milyon belge tasnifedilmeyi beklemektedir. Geçmişte yapılan en büyük hatalardan birisi bu belgelerden bazılarının SEKA’ya gönderilmesiydi. (Bu bir hata mı imha etme çabası mı hâlâ muğlaktır) ABD ve gelişmiş Avrupa ülkelerinde ders kitapları sık sık güncellenir. Bizde ise tarih, Atatürk’ün ölümüyle biter sanki. 1938 sonrası olaylardan ya çok az bahsedilir, ya da hiç anlatılmaz. Oysa, Atatürk’ün ölümünün ardından yaşanan onca önemli olay Türkiye’nin bugünkü siyasî ve ekonomik durumunun temelini oluşturur. Bunda siyasi başarızılıkların, darbelerin etkisi vardır tabiki. Fakat o olayların dışında, Türkiye tarihinde önemli kilometre taşları olan “Kıbrıs Barış Harekatı” gibi olaylar hiç anlatılmaz. Bırakın okul dönemini üniversitede bile yüzeysel geçilir. Bunu nedeni de siyasi olayları irdeleme korkusudur. Hoca size konuyu kısaca anlatır, ya da hiç anlatmaz, ama önerdiği kaynak kitaplardan siz okursunuz.

Tarih kitaplarımızdaki “ötekileştirme ve yoksayma” sorunu da ayrı bir konudur. Özellikle siyasetin tarihe etkisiyle, ders kitaplarındaki ötekileştirme bazen abartılmıştır. Geçmiş yıllarda,düşman devletler ders kitaplarında insanlarına bu şekilde eğitim vermişlerdir. Bizim gibi gelişmekte olan toplumlarda ise bu hâlâ devam ediyor. Çoğu batılı ülke kendi kitaplarında bulunan ”birbirlerinini kötüleyen kelimeleri” antlaşmalar imzalayarak çıkarmışlardır. Bizde ise İsmail Cem’in dış işleri bakanı olduğu dönemde bu tür bir girişim yapılmış, fakat sonuç alınamamıştır. Türk-Yunan dostluğunun gelişmesi açısından büyük yarar sağlayacak bu girişim, her iki ülkenin aşırı muhafazakar çevrelerinin baskısı nedeniyle gündemden düşmüştür.

Bu kadar sözden sonra, gelin, Türk ve dünya tarih yazımında göz ardı edilen gerçeklere örnekler vererek bir bakalım :
* Türk tarih Tezi ve Güneş Dil Teorisi’nin artık geçerli olmadığı biliniyor. O dönemde bazı tarihçiler bu teze dayanarak o kadar ileriye gitmişlerdir ki, Hz Adem’in konuştuğu dil bile Türkçe oluvermiştir. "Mû Kıtası’nda da Türkçe konuşuluyordu" şeklinde iddialar olmuştur.
* T.C. ‘nin kuruluş döneminde oluşturulan bu tezle Osmanlı, Selçuklu ve İslam tarihi geçmişi göz ardı edilmiştir. Bu yeni kurulan devletin daha meşrû zemine oturması için öngörülmüştür.
* Türk Tarih Tezi’nden Türk İslam Sentezi’ne geçiş sürecinin temel nedeni Amerika’nın o dönemdeki Yeşik Kuşak teorisi ve Soğuk Savaş döneminin getirdiği zorunluluktur. Komünizme karşı İslamî eğilim desteklenir. Bu dönemde bu tezi destekler şekilde Din eğitimi arttırılmış, yeni İmam Hatip Liseleri açılmıştır. Hattâ, Evren Paşa Kur’an dan örnekler vermeye başlar. (Bu yanlışlar dönemimiz başörtüsü türü tartışmaların oluşmasına yol açmıştır)
* Cumhurbaşkanlığı Forsu’nun oluşturulması sürecinde seçilen devlet ya da imparatorlukların abartılması konusu da ilginçtir. Üniversite hocalarımız bile TTK’nın o dönemde yaptığı yanlışları komedi olarak niteler. Neyse ki forstaki yıldız sayısı 16'ya düşürülür. O yıldızların temsil ettiği bazı devletlerin imparatorluk sayılıp sayılamayacağı, ya da Türk devleti olup olamayacağı da hâlâ tartışmaktadır.
* Ulubatlı Hasan türü kahramanların varolduğu kesin değildir. Ama hâlâ ders kitaplarında geçer.
* Amerika’nın Vietnam’daki acizliği Rambo filmleriyle örtülmeye çalışılmıştır.
* İstanbul’un fethinin meşru zemine oturması için peygamberin hadisine atıfta bulunulur. Güya bu hadise dayanarak fethedilir, siyasi-ekonomik sebepler ön plana çıkmaz.
* İstanbul’un fethinin bir çağ kapatıp, yeni bir çağı başlattığı söylemi tarihçilerin uydurmasıdır. Dünyada fazla kabul görmez.
* Gemilerin karadan yürütülmesi tarihi destanlaştırmak adına yapılmışb ir şeydir. Gerçekte inşa edilen tersaneler yardımıyla kuşatma yapılmıştır.
* Haçlı Seferleri’nin sebebi genelde dinî temellere dayandırılır.Oysa asıl neden ekonomiktir. Din, sadece yoksul halkları sürükleyen itici bir güçtür.
* Hz. Muhammed’in Maria isimli bir eşi olmuştur. Ve ondan İbrahim isimli bir oğlu olur. Bu konu islâm tarihinde fazla yer bulmaz. Müslümanlaşsa da peygamberin eşi yabancılaştırılmıştır.
* Afrika, Amerika ve Avustralya kıtalarında tarih beyaz adamların gelişiyle başlatılır. Yerli halkın (kızılderili, maya, aztek, inka) tarihi göz ardı edilmiştir.
* ABD’deki siyah-beyaz ayrımının etkisi hâlâ sürmektedir. Öyle ki kitaplar Afrika kökenli halkların bu topluma katkısını göz ardı eder.
* Batılı tarih kitapları Amerika Kıtası’na gelen beyazların 30 milyon yerli halkı (kızılderili) katlettiği gerçeğini yok sayar. Bu katliamları örtbas etmek istercesine, Amerika Kızılderili isimlerini markalarında kullanır. Bu isimleri Otomobil, helikopter, füze v.b. markalarda yaşatarak günah çıkarır adetâ. (Cherokee, Apache,Tomahawk, …)
* Almanya da, soykırımdan sonra Yahudi isimlerini otomobillerine, sürat teknelerine, süs köpeklerine verir.
Kaynakça:

* Tarih Eğitimine Eleştirel Yaklaşımlar, Tarih Vakfı Yurt Yayınları İstanbul, 2003 SALİH
* ÖZBARAN , Güdümlü Tarih, Cem Yayınları, İstanbul, 2003
* K. KAYALI, Türk İnkılâp Tarihi Öğretiminin Yeniden Şekillendirilmesi Üzerine, Tarih ve Toplum, sayı 56, Ağustos 1988
* GEORGE G. IGGERS - LAURENT WİRTH, Tarihin Kötüye Kullanımı, Tarih Vakfı Yurt yayınları, İstanbul, 2003
* ETİENNE COPEAUX, Türk Tarih Tezinden Türk-İslam Sentezine, Tarih Vakfı Yurt yayınları, İstanbul, 1995
* GÜNDÜZ VASSAF, Tarihi Yargılıyorum, İletişim Yayınları, İstanbul, 2007
* ÜZEYİR KADIOĞLU, Türkiye'deki Tarih Yazımının Yanlışları Üzerine, Agora Dergisi, sayı 17, İstanbul, 2008
 
( Bu yazı " Agora Dergisi , MilliyetBlog , Guncelegitim.com , Yenikampus.comİzmirlife.com , Yazarport.com " da da yayımlanmaktadır. )

Not: Kaynak göstermeden alıntı yapmayınız.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

EĞİTİM İŞ İLANLARI

Sayfayı Paylaş